Neyse halin çıksın falin dedim çevirdim fincanı. Aaa ne
göreyim! 3 vakte kadar ev alacaksın!
- Hangi evden alacağım? Hani şu uzun logosu olandan mı yoksa şu ebesinin nikahındaki yeri İstanbul’un göbeği diye sunan mı yoksa çöplüğün yanını lüks semt diye satan mı???
Marka olmak için inşaat mı yapıyorlar yoksa yaptıkları beton
parçalarını marka diye mi satıyorlar?
Her inşaat firması “ben markayım” diyerek, gazete
sayfalarını, dizilerin reklam kuşaklarını, olur olmaz yerlerdeki billboardları doldurmaya
devam ediyorlar.
Hepsi birbirinin aynı; döktükleri beton, kullandıkları demir
aynı olunca vaatleri de aynı oluyor: “Size yepyeni bir yaşam sunuyoruz.”
Ev alma komşu al derler ya bu sektör aynen onu söylüyor.
“Evi boş ver bak ben sana harika bir yaşam sözü veriyorum. Hem de ödemesi
kolay…”
- Gel bir gez!
- Neyi gezeceğim? Maketi mi? Hadi maketi anladım, kaç oda kaç salon… Ama bana yeni bir yaşam sözü verdin. Onu nasıl anlayacağım?
- Salak mısın? Bak evinin 5 metre ilerisine bir de AVM koydum, yetmedi çocuk parkı, yetmedi spor salonu ama en güzeli bir de havuz…
- Gerçekten harika bir yaşam! Yalnız benim iş yerime uzak.
- Aaa ne kadar ayıp! İstanbul’da uzak diye bir yer yok. Paylaştığımız gökyüzü kavuşturuyor bizi.
- Ama yine de uzak diyosan yatırım yap: sen oturma, kiraya ver…
- Ama yaşam sözünü bana vermiştin!
- Olsun ya ne olacak! Bugün kiracın yaşasın, 40 yıl sonra da sen yaşarsın.
- Peki, öyle yapalım. Ne de olsa evin ismi var. Markalı bir evim olacak. Satması da kolay olur. (Tabii 3 vakte kadar o inşaat firmasının yaptığı evler çökmezse, satması da kolay olur.)
Neyse ne diyorduk! 3 vakte kadar ev alacaksın; 3 oda bir
salon mu desem, yoksa yaparım dedim yaptım diyenden mi, yoksa bilmem kaçıncı boğazın
kenarında mutlu aileler için yapılmışlardan mı desem sen karar ver! Ne de olsa
hepsi aynı ev: “Yok birbirimizden farkımız, çünkü hepimiz markayız!”