24 Nisan 2012 Salı

Yok Birbirimizden Farkımız, Çünkü Hepimiz Markayız!



Neyse halin çıksın falin dedim çevirdim fincanı. Aaa ne göreyim! 3 vakte kadar ev alacaksın!
  •           Hangi evden alacağım? Hani şu uzun logosu olandan mı yoksa şu ebesinin nikahındaki yeri İstanbul’un göbeği diye sunan mı yoksa çöplüğün yanını lüks semt diye satan mı???

Marka olmak için inşaat mı yapıyorlar yoksa yaptıkları beton parçalarını marka diye mi satıyorlar?

Her inşaat firması “ben markayım” diyerek, gazete sayfalarını, dizilerin reklam kuşaklarını, olur olmaz yerlerdeki billboardları doldurmaya devam ediyorlar.

Hepsi birbirinin aynı; döktükleri beton, kullandıkları demir aynı olunca vaatleri de aynı oluyor: “Size yepyeni bir yaşam sunuyoruz.”

Ev alma komşu al derler ya bu sektör aynen onu söylüyor. “Evi boş ver bak ben sana harika bir yaşam sözü veriyorum. Hem de ödemesi kolay…”
  •           Gel bir gez!
  •           Neyi gezeceğim? Maketi mi? Hadi maketi anladım, kaç oda kaç salon… Ama bana yeni bir yaşam sözü verdin. Onu nasıl anlayacağım?
  •           Salak mısın? Bak evinin 5 metre ilerisine bir de AVM koydum, yetmedi çocuk parkı, yetmedi spor salonu ama en güzeli bir de havuz…
  •           Gerçekten harika bir yaşam! Yalnız benim iş yerime uzak.
  •           Aaa ne kadar ayıp! İstanbul’da uzak diye bir yer yok. Paylaştığımız gökyüzü kavuşturuyor bizi.
  •       Ama yine de uzak diyosan yatırım yap: sen oturma, kiraya ver…
  •           Ama yaşam sözünü bana vermiştin!
  •           Olsun ya ne olacak! Bugün kiracın yaşasın, 40 yıl sonra da sen yaşarsın.
  •           Peki, öyle yapalım. Ne de olsa evin ismi var. Markalı bir evim olacak. Satması da kolay olur. (Tabii 3 vakte kadar o inşaat firmasının yaptığı evler çökmezse, satması da kolay olur.)

Neyse ne diyorduk! 3 vakte kadar ev alacaksın; 3 oda bir salon mu desem, yoksa yaparım dedim yaptım diyenden mi, yoksa bilmem kaçıncı boğazın kenarında mutlu aileler için yapılmışlardan mı desem sen karar ver! Ne de olsa hepsi aynı ev: “Yok birbirimizden farkımız, çünkü hepimiz markayız!”


18 Nisan 2012 Çarşamba

GÖRÜNEN MARKA FALCI İSTEMEZ

Görünen marka falcı istemez diyeceksiniz ama gerçekler hiç de öyle değil. Türkiye’de marka deyince insanların aklına gelenleri, şirketlerin markaları için neler düşündüklerini görünce, iş dünyasının falcılara ihtiyaç var diye düşünmemek elde değil. "Allah Kerim" diyerek markasını Allah’a havale edenlere belki bir falcı yardımcı olur.  
  • 3 vakte kadar güzel bir haber alacaksın.( TV'de ürün yerleştirme yap, bir de bülten gönder yeter!)
  • Birileri dedikodunu yapıyor. (Sosyal medyayı iyi kullanıyorum!)
  • Hamile haberi alacaksın. (Rakip küçük mü, büyük mü acaba?)
  • Bir kadından iyilik göreceksin. (Hülya Avşar’ı oynatırım olur biter:)
  • Yeni bir aşk yaşayacaksın. ( Tüketici masasıyla aranda !?!? )
  • Kısmet var evleneceksin. ( İyi haber! Şirket batıyor. Satıp kurtulacağım demek ki!)
  • 7 vakte kadar böyle devam edersen markan ölecek.( yenisini yaparım!!! )
İş dünyasının yıllardır içindeyim. İş yap(may)ış şekilleri değişti. İnsanların marka kavramı acayipleşti, hele de yönetici egoları IQ’dan daha önemli hale geldi. Ve farkettim ki; iş dünyası, danışmanlarından çok, “ne kadar güzel markanız var”, “süpersiniz”, “her şeyi siz yapıyorsunuz” diyenleri dinlemeye başladı.
Hadi bu konuyu bir kahve eşliğinde konuşalım”  “Bugün toplantı yapmayalım, şurada bir falcı var, ona gidelim” “kahve fincanını da  ters çevireyim sen toplantıyı ona bakarak yap”
Günlük arkadaş konuşmaları değil, marka için çalışması gereken insanların toplantı konuşmaları bunlar… Toplantı; toplantıdan başka her şeye benzeyen bir eğlence şeklini aldı.  Madem işler böyle yürüyor ben de işimi yapayım dedim ve marka falcısı olmaya karar verdim.

Markanızın falına bakacağım. “Fala inanma falsız da kalma” derler ya bizim buralarda; aynısı markalar içinde geçerli. “Markaya inanma, markasız kalma”
Neyse; bu konuyu kahve içerken konuşalım. Bir de şu fincanı ters çevirin falınıza bakayım; neyse markanız, çıksın haliniz!