20 Mayıs 2012 Pazar

NAH KAPİTAL!

Şekerim bugünlerde her şeyin sosyali makbul. Medyanın sosyali, reklamın sosyali, sorumluluğun sosyali, insanın sosyali…
Bizim zamanımızda ilkokulda sosyal bilgiler diye bir ders vardı. Ama o derste bize böyle bir sosyal bilgi vermemişlerdi. Tabii onların suçu yok. Nereden bilsinler sosyalin bu kadar moda olacağını? O dönemde sosyal diyince akla sosyalist söylemler gelirdi. O zamanların en tehlikeli kelimesiydi.
-Vay demek sosyalistsin ha! Devrim mi yapacan lan!
Ama artık Allah’a şükür herkes sosyal-ist… Devrim internet denen şeytan icadı ortamda oldu. Artık,  hepimiz tek rejimin sosyal-izm olduğunu biliyoruz. Kim derdi ki herkes bir gün sosyal-ist olacak…
Markalar da sosyalist oldu. Önce beni beğen, sonra senin duvarını reklam alanına çevireyim de sen gör! Demeye başladı markalar. İki paylaşım yapınca sosyal medyayı muhteşem kullandıklarını sanıyorlar. Bir gün onları beğenenler, sosyal-ist kimlikleri ile onları alaşağı edecek, haberleri yok.
Bu gidişle sosyal-izm tüm o sosyal markaların icabına bakıp yeni bir devrim yapacaklar: NAH KAPITAL…

11 Mayıs 2012 Cuma

RAHMETLİ DE SOLLARDI!



80’li yıllarda yaşadıysanız bilirsiniz, kamyon arkası yazılar trafikteki tek eğlencenizdi. Bazen şarkı sözü, bazen atasözü bazen de yaratıcı iki kelime… Bir süre sonra yazıların yanına resimler eklendi. Bu gelişmeyi fark eden firmalar, neden bunu reklam alanı olarak otobüslerde uygulamıyoruz diyip otobüsleri reklamlarıyla doldurmaya başladı. Firmalar bununla yetinmeyip, şirket araçlarını logolarıyla, reklamlarıyla giydirmeye başladılar.

Aradan yıllar geçti, teknoloji ilerledi. Mark Zuckerberg, kamyonu olmayıp da bir yerlere yazı yazmak isteyenler için yeni bir kamyon icat etti: Facebook

Artık herkesin kamyonu var, artık herkesin kamyon yazıları, resimleri var. Hatta reklam bile alıyorlar. Artık herkesin söyleyecek bir çift lafı var. Hatta aslında söyleyecek lafı olmayan bir toplum olduğumuz için kamyon şoförlerinin yaratıcılığından uzak cümleler yer alıyor Facebook kamyonunda…

Ey kamyoncu arkadaşlar, asıl olmanız gereken yerde, Facebook’ta olun artık. Sizin yaratıcılığınızla belki Facebook güzelleşir…  Yoksa çok yakında başka bir teknolojik kamyonun arkasında Facebook’u anlatan bir yazı olacak: RAHMETLİ DE SOLLARDI 

4 Mayıs 2012 Cuma

BİR MAYO MARKASI DENİZDE ÖLÜ BULUNDU!



Bir tatil günü yaşayayım dedim. Tatil günü ne yapılır bilmeyenler sınıfına aitim. Çünkü tatilde şöyle yayılıp gazete okuyayım dediğinizde, gazetede bültenden bozma haberleri görmek, hafta sonu ekinde magazin sayfalarında hangi marka güya gizli PR yapıyormuş gibi saçma şeyler görmek, ilan sayfalarında hepsi birbirinin aynı, yaratıcılıktan açık ara uzak sayfalara bakmak tatil keyfini kaçırıyor.
‘Hadi, biraz dışarıda dolaşayım.’ dediğinizde kurumsallıktan uzak tabelalara bakmak, outdoorların neye hizmet ettiğini anlama çabaları, birbirlerinin aynısı olan mağazaların vitrinlerine bakıp ‘Vah zavallı markalarım benim’ demekten yine keyfiniz kaçıyor.
Hiçbir ilan, mesaj, marka görmeyeceğim bir yerlere oturup da kahve içeyim dedim, demez olaydım. Markasız bir kafede, markasız bir kahve içmek için oturdum. Orta kahvemi istedim. Etraftaki insanların hareketlerine bakıp onlar fark etmeden fallarına bakma huyumu iyi bildiğim için diğer masalara sırtımı dönüp kahvemi bekledim.
Elinde kahve fincanıyla garson yerine bir markanın kurumsal iletişimini yapan bir kadın geldi:
  •           Aaa ne tesadüf, siz o meşhur marka falcısı değil misiniz? N’apıyorsunuz burada?
  •           Evimin yakınındaki kafede tatil keyfi yapıyorum.
  •           Alemsiniz valla! Marka falcıları tatil yapar mı?
  •           Yapmaz değil mi? Unutmuşum.
  •           Hazır sizi bulmuşken bir şey sorabilir miyim?

 Cevap beklemeden konuşmaya başladı
  •           Bizim markamızı biliyorsunuz. Satışlarında problem yaşıyoruz. İnternetten satışlarında bile iyi değiliz. Tüm o, ucuza al, kargoyu bekle siteleri bile satamadı. Oysa eskiden ne güzel bir mayo markasıydık. O parlak dönemlerinde birlikte çalışmıştık. Sonra biz markayız, biz yaparız diyerek vazgeçtik bir bilene sormaktan… Ama durumumuz kötü. Bir falına baksanız diyorum.
  •           Ooo! Ne yapmışsınız bu markaya! İçi kararmış, olduğu yerde kalmış. Olduğu yerde kalmış doğru değil aslında, yerinde saymış. Rakipler hem kalite, hem satış, hem de marka olarak gelip geçmişler. Marka yüzleriniz eski kalitesini kaybetmiş. Müşterileriniz gibi yaşlanmış. Yeni nesil sizi yaşlıların markası olarak görüyor. İnternetten tabi satış yapamazsınız. İnternetten alışveriş yapanların %60’ı 20 – 45 yaş arası… Sizi, insanlar 50 – 60’lı yaşların markası olarak biliyor. Kalite deseniz rakiplerinizden üstün değil. Satış sonrası hizmetleriniz berbat. Eee, ne bekliyorsunuz ki bu durumda?
  •           Düzelecek mi?
  •           Üzgünüm ama hiçbir şey yapmazsanız ölü markalar mezarlığında taşınız hazır. Sektör rahmet eylesin…